Şimdi adını görünce insan bir “ne oluyoruz ya?” diyor.
The Secrets of London…
Dedim “şimdi kesin kırmızı telefon kulübesi, Big Ben, belki bir çay partisi falan…”
Ama yok.
Bu oyun bildiğin Londra sokaklarında define avı gibi.
Açtım oyunu,
arka fonda yağmurlu bir hava,
biraz sis, biraz Sherlock Holmes esintisi…
bi de gotik müzik fısıldıyor sanki:
Bu oyunda kaybolursan, kayıptan çıkarsın.
İlk spin’i attım,
karşıma gizemli anahtarlar, not defterleri, büyüteçler…
ve tabii o bonus sembolü.
O an hissettim:
Bu oyunda sır değil, kazanç var!
Gizemli Semboller, Şifreli Kazançlar!
The Secrets of London,
teması kadar kazanç sisteminde de gizemli.
Ama bu iyi bir şey.
Çünkü çözmeye çalışırken bir bakıyorsun:
bakiye yükselmiş.
Sembol dizilimi alışıldık ama
asıl heyecan bonus oyunlarında.
Üç tane “gizemli kapı” sembolü yakaladın mı…
başlıyor gerçek Londra macerası.
Kapılar açılıyor,
her biri farklı bir kazanç saklıyor.
Biri 2x, biri 10x, biri 50x…
Acaba hangisini seçsem? gerginliği yaşarken
bir anda kazanç yüzüne çarpıyor.
Bir defasında,
üç bonus kapı denk geldi.
İçimden dedim:
Umarım arkasında çay saati yoktur.
Tıkladım…
50x!
Dedim “bu çay değil, bu bildiğin pound yağmuru!”
Slotter’da oynarsan Heathrow’a gerek kalmaz
Şimdi böylesine atmosferi sağlam bir oyunu,
her yerde oynamak yakışık almaz.
Eğer ekran donarsa, spin yarım kalırsa…
Londra’nın sırrı çözülmeden sinir bozulur.
Ama işte tam burada
Slotter devreye giriyor.
Ne donma,
ne “bağlantı koptu” derdi.
Kazandın mı? Anında hesabında.
Sanki Scotland Yard ekibi iş başında:
Kazanç geldi beyler, direkt oyuncuya gönderin!
Hem mobilde, hem masaüstünde
aynı kalite, aynı hız.
Yağmurlu Londra sokaklarında yürür gibi…
ama ayakkabı ıslanmıyor.
Sadece cüzdan doluyor.